11 Nisan 2010
10 gunluk Turkiye ziyaretim sona erdi, Britanya yollari tastan :P
Abimlerle Florya'ya gidiyoruz. Hava ruzgarli ve kapali. Abim trafikte zigzagli hareketlerle bizi Florya'da denizin kenarinda bir parka ulastiriyor. Burasi sasirtici sekilde San Diego'yu hatirlatiyor bana. Burasi ayni zamanda Ataturk'un denize girdigi yer. Park denize paralel uzaniyor, 4-5 tane de lokanta yapmislar. Bu lokantalar epey unlu olmali ki tiklim tiklim... Kerem bebe ruzgardan etkilenebilir diye hemen birine girme telasesi sariyor, hava da sogumaya basladi haliyle. Abimler daha onceden geldikleri lokantanin hangisi olduguna karar vermeye calisirken en sonunda birine giriveriyoruz. Guzel bir yemek, nam nam nam. Epey yiyorum, yolculukta mide fesati gecirecegimin adidir :) Yemek sonrasi hemen havaalanina gidiyoruz... Abimlerle vedalasiyor ve iceri giriyorum. Guvenlik kontrolu cart curt falan filan, duty free'den de lokumlari aldiktan sonra kapiya gidiyorum. ikinci bir guvenlik kontrolu de burada yapiliyor. sonrasinda ucus. yucak kalkiyor, yarim saat sonra onume yemegi koyuyorlar, amanin!!! neyse azicik yiyorum ve uykuya daliyorum. uyandigim zaman yanimda oturan Ingiliz elemanin cep telefonuyla bulutlarin vs. fotografini cektigini goruyorum. Inanilmaz, olaganustu, muhtesem birsey tarzi seyler soyleyip duruyor, belli ki ya ilk kez ucaga biniyor (ama bir sekilde Turkiye'ye de gitmis olmaldi demek ki ilk degil :P ) ya da balik hafizali, her seferinde bir daha heyecanlaniyor, veya ben uyurken konyaklari goturdu :) her neyse, ucak iniyor, esyalari kapiyorum, giris guvenlikteki amcaya neden geldigimi "I am a Researcher" aciklamasini yaptiktan sonra asagi kata iniyorum ve otobus beklemeye basliyorum. Woking otobuslerinin tek gidis icin 10.5 o=pound'u tami tamina istediklerini ve bende sadece 20 poundluk bir kagit para oldugunu farkedince, haliyle 20 pound odemek istemedigim icin parayi bozdurmak icin gidip bir marketten bir sise su aliyorum. marketteki kasiyer asyali teyzenin, parayi ona uzattiktan sonra bana "bu parayi boyle verme, kaptirirsin" tarzinda yaptigi abuk uyarinin ne anlama geldigini anlayamasam da, teyzeye tesekkur ediyorum ve otobus kalkis noktasina variyorum. tam ben varirken otobus kalkip gisiyor, kaciriyorum. yani random gelen bir yolcunun beklemesi gereken en uzun zaman nedir diye bir matematik sorusu sorulsa onun cevabi kadar bekleyecegim. iki otobus zamani olan yarim saat kadar bekledikten sonra otobus geiyor, 40 dakikalik yolculuk sonrasi Woking'e variyorum. Woking'de tren biletini alip Guildford'i bekleyecegim. Panik bir Cinli kiz elinde iki kocaman valizle cevredekilere Guildford trenini soruyor, her yerde isikli panolar var halbuki, hepsinde de kocaman Guildford yaziyor. Ortamdaki baymis kilikli bir Ingiliz eleman anlatiyor: Portsmouth taraftarlari Wembley'den gelecekler, Guildford'a gidenler tika basa dolu olur (Nah binersin! tarzinda kafasini salliyor :)) ) Tren geliyor, hakkaten tika basa dolu, ben vazgeciyorum, baska perona gidecegim. Giderken bakiyorum, bizim Cinli kis 10 Panda gucune ulasmis, sagli sollu ilerliyor, atalarinin ona verdigi azimle kalabaligi yariyor ve amacina ulasiyor. Gittigim platformda bizim baymis Ingiliz'i goruyorum, o da ayni karari alip benden once platform degistirmis. Bana sesleniyor: "Gordun mu Cinli kizi, inanilmazdi nasil da bindi yaw??" Hafifce siritiyorum ve yeni gelen trene biniyoruz. 7 dakika sonra Guildford'tayiz.
Yolculugun son ayagi basliyor, yerel otobusu bekliyorum. yarim saat sogukta bekle babam bekle. Iki kisi daha var, ama onlar daha bir aliskinlar bu duruma gibi duruyorlar. Otobus geliyor, beni evime ulastiriyor. Yorgunum ve uykusuzum, isiticimi calistiriyorum, ve derin bir uykuya daliyorum.
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment